top of page
Search
  • Writer's pictureBeren Kayrak

Çok Çalışmadan Başarmak...

Updated: Jul 15, 2018



Haftada 5 gün koşu antrenmanı yapan birisi mi daha çok zayıflar, yoksa 3 antrenman yapan mı? Günde 1000 soru çözen bir öğrenci mi üniversiteye daha iyi hazırlanır, yoksa 250 soru çözen mi? Hep daha "fazla" çabanın daha iyi sonuca götürdüğü beklentisine kapılmıyor muyuz? Atalarımız bile çalışma miktarının önemini belirtmek için ne kadar ekmek o kadar köfte demişler. Ben tabiri yerindeyse ekmeğin cinsine göre köfte mantığında olduğumu söyleyebilirim. Örneğin, 2 dilim beyaz ekmek ile 5 köfte yapıyorsak, aynı tokluk için 1 dilim tam buğday ekmeği yeterli olabilir. Tam buğday ekmeği beyaz ekmeğe göre besin bakımından daha konsantredir. Aslında amacım beslenme konusunda ders vermekten ziyade, köfte-ekmek mantığını, hayatımızdaki diğer alanları -spor, egzersiz ve okul gibi- daha derinlemesine anlayabilmemiz için kullanmak.

Çok çalışmak ile doğru çalışmak arasındaki farkı kavramakta geç kalmak kimilerinin spor hayatına mâl olurken (benim gibi) kimilerinin de akademik hayatta başarısız olmasına sebep oluyor. Ülkemizde özellikle amatör spor ile uğraşan birçok sporcu okul ve spor yaşamları arasında bir öncelik belirlemek zorunda kalıyorlar. Aslında bazı gerçekleri kabullenmek lazım. Sabah 5’te kalkıp saatlerce antrenman yapıp okula gittikten sonra tekrar antrenman yapan bir öğrenci diğerlerine göre çalışacak çok az vakit bulabilir, çok yorgundur, gezecek ve sosyalleşecek vakti kısıtlıdır. Peki hiç düşündünüz mü? “Neden seçim yapmak zorundayız ki?” Küçüklükten alıştığımız bir mantık belki de. Karne hediyesi olarak tek bir ödül alırdık mesela: Bisiklet ya da bilgisayar. İkisini birden almak çok imkansızdı bizim için, çünkü çok fazla ödüle aynı anda sahip olmuş olurduk. Çoğumuz –ben de dahil olmak üzere- hala aynı mantıkta kaldık sanırım. Karne sonrası iki hediye almanın imkansızlığı hem okulda hem de sporda aynı anda başarılı olmanın imkansızlığına inanmakla çok benzer. Peki neden hem okulda hem sporda başarılı olamayalım? Neden çocuklarımız, gençlerimiz spor yapmak adına sosyal hayatlarından fedakarlık etsinler? Benim aklıma tek bir cevap geliyor: “Çünkü zaman yok.” Üniversite sınavına hazırlandığım senelerde günde 1000 soru çözen arkadaşlarıma yetişmem gerektiğini düşünürdüm. O zamanlarda ne kadar çok soru çözersem o kadar iyi sonuç alacağıma inanırdım. Fakat şimdi dönüp baktığımda söyleyebildiğim tek şey “ne hamallık ama!” Üniversite yıllarımda da aslında farkında olmadan benzer bir hamallığa devam ediyordum. Özet çıkararak çalışmaya alışmıştım, dolayısıyla günlerimi sınav öncesi özet çıkarmaya ayırıyordum. Bir gün durdum ve bu hamallığımın gerçek amacını sorguladım. Psikoloji çok fazla ezbere dayalı bir alan olduğu için başlıkları ve onların alt başlıklarını zihnimde doğru olarak yerleştirmekti amacım. Dolayısıyla sadece başlıkların haritasını oluşturmak benim aynı hedefe ulaşmamı sağlayacaktı, hem de sadece birkaç dakikada. Çalışmam bittiğinde vicdanım bana süre olarak çok az çalışmış olduğum için iyi bir notu hak etmemiş olduğumu söylerken, mantığım sonuç olarak aynı bilgilere sahip olduğumu hatırlatıyordu. Kısacası eve kötü karne getirmesinin ardından hem bisiklet hem de bilgisayar alınarak ödüllendirilmiş bir çocuk gibi hissediyordum. Az çaba, çok ödül... Vicdan ve mantık çatışmamız aslında spor ve egzersiz için de geçerli değil mi? Profesyonel olarak spor yapan, hatta olimpiyat düzeyinde olan fakat sporu benim gibi bırakan arkadaşlarımla konuştuğumuzda hep sorgularız: “Hala devam ediyor olamaz mıydık?” Ardından da: “Zaman...” deriz. Zamanımız yoktu hiçbir şeye. En önemlisi de hala karne hediyesi olarak tek ödül alabiliriz mantığındaydık belki de. Başarı için çok fazla miktarda çalışmamız gerektiğine öyle bir inanmıştık ki. Vicdanımız bize haykırıyordu: Az miktarda çalışarak bir yere varamazsınız. Peki doğru mu söylüyordu?

Örneğin haftada 12 antrenman yerine, 6 fakat doğru antrenman yaparak hem zaman tasarrufu sağlayıp, hem de uzun seneler boyu devam edilemez miydi spora. Antrenman süresinde sarf edilen efor konsantre ve yoğunlaştırılmış bir biçimde daha kısa bir zaman zarfına sıkıştırılamaz mıydı Kısacası 2 beyaz ekmek yerine 1 tam buğday ekmeği koysaydık olmaz mıydı köfteye?

Yapılan birçok araştırma hem sporda hem de spor dışı alanlarda kısıtlı sürede fakat doğru şekilde çalışmanın getirilerinin, fazla süre çalışmanın getirilerinin önüne geçebileceğini savunuyor (Chase & Ericsson, 1982; Schneider & Shiffrin, 1977; Seibel, 1963). Bütün bunları göz önünde bulundurarak sporcuları, antrenörleri ve velileri düşünmeye davet ediyorum aslında. Gerçekten gerekli mi yaptığınız çalışmalar yoksa siz de mi hamallığın kölesi oldunuz. Durun ve bir düşünün, yapılabilecek en verimli çalışmayı belirleyin ve uygulayın. Başka bir deyişle beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği koyun köfteye ki az ve öz olsun. Uzun seneler boyu spora devam eden yeni nesil sporcular yetiştirmenin altın kuralı aslında bu: Yaşanabilecek zaman kısıtlamalarını engellemek, spordan bıktırmamak, sporun hayatta bir engel haline gelmesinin önüne geçerek sürekli olarak yapılabilecek bir aktivite olmasını sağlamak.

Referanslar Ericsson, K. A., Krampe, R., & Tesch-Römer, C. (1993). The role of deliberate practice in the acquisition of expert performance. Psychological Review, 100(3), 363-406. Colvin, G. (2008). Talent is Overrated: What Really Separates World-Class Performers from Everybody Else. New York, NY: Portfolio. Seibel, R. (1963) Discrimination reaction time for a 1,023 alternative task. Journal of experimental psychology, 66, 215-226.



81 views0 comments
bottom of page